Covid-19 Aşıları Sonrası Aşı Karşıtlığı Artıyor
Covid-19 aşılarının uygulanmasından bu yana, hem dünya genelinde hem de ülkemizde aşı karşıtlığı giderek artış göstermektedir. Bu olgu, zamanla bebeklik ve çocukluk aşılarına, hatta yenidoğanlardan alınan topuk kanı testlerine kadar sıçramıştır. Aileler, çocuklarının yaşları geldiğinde aşı yaptırmakta isteksizlik gösterebilirken, yenidoğanlardan alınan ve ilerideki hastalıkların tespitinde kritik öneme sahip olan topuk kanına da izin vermemek gibi tutumlar sergileyebiliyorlar.
Bu duruma dair çarpıcı bir örnek, yakın zamanda Ankara’da yaşandı. İki aylık bir bebek, beyin kanaması nedeniyle yoğun bakımda entübe edildi. Yapılan incelemeler sonucu, ailenin bebeğe doğar doğmaz yapılması gereken K vitamini enjeksiyonunu yaptırmadığı, ayrıca topuk kanı taramasını ve aşıları da reddettiği belirlendi.
Yenidoğanlara uygulanan aşıların ve özellikle K vitamininin önemi, topuk kanı alınmasının gerekliliği ve alınmaması durumunda ortaya çıkabilecek riskler ile bu durumların toplum sağlığı üzerindeki etkilerini Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Elida Yüksel ile konuştuk.
İşte her ebeveynin mutlaka bilmesi gereken 6 hayati soru…
1- Yenidoğan Bebeklere İlk Olarak Hangi Aşılar Yapılıyor?
Yenidoğan bebeklerde doğumdan hemen sonra uygulanan ilk aşı, hepatit B aşısıdır. Bu aşı, doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde tercihen uygulanmalıdır. Hepatit B virüsüne karşı koruma sağlamanın yanı sıra, bebeklerin ilk birkaç ayında diğer rutin aşılar da aşı takvimine eklenmektedir. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen aşı takvimine göre bebeklere belirli yaşlarda ek aşılar yapılmaktadır.
2- K Vitamini Enjeksiyonu Tam Olarak Nedir ve Bebeklerde Gerçekten Hayati Öneme Sahip midir?
K vitamini enjeksiyonu, yenidoğan bebeklerde doğum sonrası kas içine yapılan bir vitamin takviyesidir ve bir aşı değildir. Vücutta pıhtılaşmayı sağlayan K vitamininin eksikliğini gidermek amacıyla uygulanır. Yenidoğan bebeklerde K vitamini eksikliği sık görülmektedir; bu durum, plasenta yoluyla anneden bebeğe yeterince geçmemesi ve anne sütündeki K vitamini oranının düşük olması sebebiyle ortaya çıkar. Ayrıca, bebeklerin bağırsak florası henüz gelişmediği için kendi K vitaminlerini üretmeleri mümkün değildir. Bu eksiklik, yenidoğan kanama hastalığı olarak bilinen ciddi bir kanama bozukluğuna yol açabilir. Bu hastalık, beyin kanaması, iç organ kanamaları ve birçok ciddi sağlık sorununa neden olabilir. K vitamini enjeksiyonu, bu riski neredeyse %100 oranında önler. Bu nedenle, Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Pediatri Akademisi ve Türkiye’deki Sağlık Bakanlığı gibi sağlık kuruluşları, tüm yenidoğanlara K vitamini enjeksiyonu yapılmasını önermektedir.
3- Aşılar ve K Vitamini Takviyesi Aile Onayı ile Mi Yapılıyor?
Yenidoğan bebeklerde yapılan aşılar ve K vitamini enjeksiyonu için ebeveyn onayı alınması gerekmektedir. Türkiye’de hepatit B aşısı, doğumdan hemen sonra yapılan ilk aşıdır. Ailelere bilgilendirme yapılır ve sözlü ya da yazılı onay istenir. Eğer aile aşıyı reddederse, ‘aşı reddetme formu’ imzalatılır ve bu durum kayıt altına alınır. Aile onay vermediği takdirde aşı yapılmaz, ancak doktorlar ve sağlık çalışanları, aşıların önemi hakkında aileyi bilgilendirmeye çalışır. Aynı durum K vitamini için de geçerlidir; K vitamini, bir aşı olmayıp, hayat kurtarıcı bir vitamin desteğidir. Türkiye’de doğum sonrası rutin olarak uygulanmaktadır. Ebeveynlerden sözlü veya yazılı onay alınmakta, eğer aile K vitamini enjeksiyonunu reddederse, bu durum da kayıt altına alınır ve form imzalatılır. Doktorlar, aileyi olası riskler konusunda bilgilendirerek aşıların ve K vitamininin önemini anlatmaya çalışırlar.
4- Çocukluk Aşılarının Yapılmamasının Tehlikeleri Nelerdir?
Çocukluk çağı aşılarının yapılmaması, ciddi ve ölümcül hastalıklara karşı korunmasız kalınmasına neden olabilir. Aşılar, bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklık kazandırarak çocukların sağlıklı büyümesini sağlar. Aşıların yapılmaması durumunda ortaya çıkabilecek tehlikeler şunlardır:
- Ölümcül ve Kalıcı Hastalık Riskleri Artar: Aşı yapılmayan çocuklar, şu ciddi hastalıklara yakalanma riski taşır:
- Difteri: Boğazda kalın zarlar oluşturarak solunum yollarını tıkar ve ölüme neden olabilir.
- Boğmaca: Özellikle bebeklerde şiddetli öksürüğe, nefes darlığına ve ölüme yol açabilir.
- Çocuk Felci: Kalıcı felç ve sakatlığa neden olabilir.
- Kızamık: Şiddetli döküntü, yüksek ateş, zatürre, beyin iltihabı ve ölüm riski taşır.
- Menenjit: Beyin ve omurilik iltihabına yol açarak zihinsel gerilik, sağırlık ve ölüme neden olabilir.
- Salgınlara Neden Olabilir: Aşılanmayan çocuklar hastalıklara yakalanırsa, çevresindeki diğer insanlara da bulaştırabilir. Toplumdaki aşılanma oranı düştüğünde, hastalıkların salgınlar yaşanabilir. Örneğin, 2020’den sonra aşı tereddütü nedeniyle bazı ülkelerde kızamık vakalarında büyük bir artış gözlemlenmiştir.
- Tedavi Maliyetleri ve Hastane Yatışları Artar: Aşı ile önlenebilecek hastalıklar tedavi edilmediği takdirde yoğun bakım ve uzun süreli hastane yatışları gerekebilir. Bu durum, hem aileler hem de sağlık sistemleri için büyük maliyetler doğurur.
- Bağışıklık Sistemi Zayıflar: Aşılanmamış çocuklar, yalnızca belirli hastalıklara karşı değil, genel olarak enfeksiyonlara karşı da daha savunmasız hale gelir. Bazı hastalıklar, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve vücudu diğer enfeksiyonlara karşı açık hale getirebilir.
Sonuç olarak, çocukluk çağı aşılarının yapılmaması, ölümcül hastalıkların geri dönüşüne, salgınlara ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Aşılar sayesinde birçok hastalık kontrol altına alınmış olup, çocukların sağlıklı büyümesi için mutlaka yapılmalıdır.
5- Biraz Da Topuk Kanından Bahsedelim… Bebeklerden Topuk Kanı Neden Alınıyor?
Topuk kanı testi, yenidoğan bebeklerde doğuştan gelen bazı metabolik ve genetik hastalıkların erken teşhis edilmesi için yapılan hayati bir tarama testidir. Yenidoğan bebeklerde bazı hastalıklar başlangıçta belirti göstermeyebilir, ancak ilerleyen süreçte ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Topuk kanı testi, bu hastalıkların erken tespit edilerek zamanında tedavi edilme ve önlem alma fırsatı sunar.
Bebek doğduktan 48 saat sonra genellikle hastaneden taburcu olmadan önce topuğundan birkaç damla kan alınır. Kan, özel bir filtre kağıdına damlatılarak laboratuvara gönderilir. İkinci topuk kanı ise bebek doğduktan 72 saat sonra alınır. Sonuçlar anormal çıkarsa, ileri testler ve tedavi planlaması yapılır. Basit ve hızlı bir test olmasına rağmen, erken teşhis sayesinde bebeklerin sağlıklı bir yaşam sürmesi sağlanır. Ailelerin bu testin yapılmasını reddetmemesi kritik öneme sahiptir, çünkü erken teşhis edilmeyen hastalıklar geri dönüşü olmayan sağlık sorunlarına yol açabilir.
Eğer bu hastalıklar zamanında fark edilmezse, zihinsel ve fiziksel gelişim geriliği, organ hasarı ya da ölümle sonuçlanabilir. Türkiye’de Ulusal Yenidoğan Tarama Programı kapsamında topuk kanı testi ile taranan hastalıklar şunlardır:
- Fenilketonüri: Bebeğin vücudu fenilalanin adlı aminoasidi parçalayamaz; tedavi edilmediği takdirde zekâ geriliğine yol açabilir.
- Konjenital Hipotiroidi: Tiroid hormonları yetersiz üretir; tedavi edilmediğinde zihinsel ve fiziksel gelişim geriliği ortaya çıkar.
- Biyotidinaz Eksikliği: Biyotin vitamini metabolize edilemez; tedavi edilmezse saç dökülmesine, deri hastalıklarına ve nörolojik sorunlara yol açabilir.
- Kistik Fibrozis: Solunum ve sindirim sistemini etkileyen kalıtsal bir hastalıktır; erken teşhis edilmezse solunum yetmezliği ve beslenme bozuklukları gelişebilir.
İlk aylarda belirti göstermeyen bu hastalıklar ilerleyen dönemde geri dönüşü olmayan sorunlara neden olabileceğinden, aileler büyük pişmanlık yaşayabilir. Ailelerin topuk kanı testini reddetmesi, çocuğun hayatını riske atmak anlamına gelir. Bu test yalnızca birkaç damla kan ile gerçekleştirilir ve erken teşhis sayesinde sağlıklı bir yaşam sürme imkanı sunar.
6- Çocukluk Aşılarını Olmamış Bir Kişinin Toplumsal Sağlığa Etkileri Nasıl Olur?
Bireyin çocukluk aşılarının olmaması, sadece kendisi için değil, toplum sağlığı açısından da büyük bir risk oluşturur. Aşılar, yalnızca aşılanan kişiyi değil, çevresindekileri de koruyarak bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engeller. Aşısız bireylerin sayısı arttıkça, toplumda ciddi sağlık sorunları ortaya çıkabilir. Salgın riski artar; yeterli sayıda kişi aşılanmazsa, bu hastalıklar geri dönebilir ve salgınlar yaşanabilir.
Sürü bağışıklığı zayıflar; sürü bağışıklığı, toplumun büyük bir kesiminin aşılandığında, aşı olmayan bireylerin, yenidoğan bebekler veya bağışıklık sistemi zayıf olanların korunmasını sağlar. Örneğin, lösemi tedavisi gören bir çocuk aşı olmaz ancak çevresindekiler aşılıysa hastalıklardan korunur.
Öte yandan, hastane ve sağlık sistemine yük biner; ölümler ve kalıcı hasarlar artar, ekonomik ve sosyal kayıplara yol açar. Sonuç olarak, aşı bireysel değil toplumsal bir sorumluluktur. Aşısız bireyler, yalnızca kendi sağlıklarını değil, çocukları, yaşlıları, bağışıklığı zayıf bireyleri ve tüm toplumu riske atmaktadır.